Efnan Atmaca – Sezonun en iddialı yapımlarından “Şimdi”. Yönetmen koltuğunda her canlandırdığı rolle iz bırakan Öner Erkan var. İlk merakım nasıl bir yönetmen olduğu. Oyuncu kadrosu ise “Şimdi”yi daha ilgi çekici kılıyor. İzlemeyi özlediğimiz isim Levent Kazak’ın kadroda olması oyunun iddiasını güçlendiriyor. Oyunculuk adına bayrağı oldukça üstlere taşıyan Nezaket Erden’i izleyecek olmanın heyecanı ekleniyor “Şimdi”ye. Erdem Şenocak ve Melikşah Altuntaş bu güçlü kadronun diğer isimleri. Salonun açıldığını söylüyor görevli. Giriyoruz, ilk sürpriz sahne yok. Karşılıklı iki tribüne yerleşiyoruz, ortada ise sadece geçiş yolu var. Merakla beklerken koltuklardan birinde oturan Altuntaş ile aydınlanıyor salon. Takıntılı bir tiyatro seyircisi olarak başlıyor anlatmaya. Sonra yanı başınızdaki koltuklarda diğer oyuncuların olduğunu görüyorsunuz. Kazak’ın yazdığı Erden ile Şenocak’ın rol aldığı bir oyunun hazırlık, prova, sahnelenme süreci ve sonrasını anlatıyorlar. Altuntaş ise bu oyunla ilgili seyirci deneyimini paylaşıyor. Son derece sert bir yüzleşmeye çağırıyor anlattıkları. Hikâyelerini anlatırken seyirciyi de oyunun içine sokuyorlar. Tamamen gerçek bir deneyime davet ediyorlar. Öylesine gerçek ki yaşanan her şey! Doğru ile yanlış arasının nasıl da kısa olduğuna şahitlik ediyorsunuz. İyilik ile kötülüğünün bir anda yer değiştirebileceğini görüyorsunuz bu hikâyede. Oyuncular kendi adlarıyla samimice anlatırken hikâyeyi aynı samimiyetle bakıyorsunuz siz de kendinize. Nereden bakarsınız bakın tiyatro adına yeni bir şey söylüyor. Ve öyle güçlü söylüyor ki “Şimdi” değişimin ve değiştirmenin tam sırası olduğunu anlıyorsunuz. Peki, Levent Kazak ne düşünüyor? Merak edip sorularımızı ona yönelttik.
Oyunun içeriğine geçmeden önce biçimsel, uyarlama ve önermesiyle çok farklı, çok iddialı, çok sert olduğunu söylemeliyim. Bir yandan yıllardır muhalif lokomotif görevi üstlenen in-yer-face’e eleştiri bir yandan seyirci ile oyuncunun bir arada olduğu bir biçim. Peki, sizin bu oyunun bir parçası olmak istemenizdeki sebep neydi?
Tarifini yaptığınız hâle getirilmesine katkı sağlamak gayet geçerli bir sebep olabilir. Öner’in ilk önüme koyduğu oyun, yani orijinal metin pek ilgimi çekmedi. Eskiydi, derdi derdim değildi, in-yer-face denen şeyden zaten zamanında haz almadım, bir de akıbeti ile ilgili bir oyun oynamak beni hiç ilgilendirmedi açıkçası. Ama şahane bir tarafı vardı, o da oyunun matematiği. Hikâye anlatma biçimi ve seyirci ile kurulan ilişki çok ilham vericiydi. Uyarlanması şartıyla kabul ettim. Sadece kültürel bir uyarlama değil, içerik de değişti. İlk tuğlayı da birlikte koyduk Öner’le, sonra ben kendi karakterimi uyarladım, oyun içindeki oyunun yapısını kurduk, ardından herkes kendi karakterini yazdı, kendi dertlerini ekledi. Keyifli bir süreçti.
İçeriğe gelince her oyuncu siyah-beyazın karışımı gibi. Karşımıza madalyonun iki yüzü gibi çıkarken hayata dair eleştirilerini koyup cevaplanması güç sorular bırakıyor seyircinin eline. Sizin yazar karakteri de en zoru aslında. Bu oyunun ardından okuduğum bir kitapta iyilik yaptıktan sonra yaşanan üstünlük hissi olmasa kimse kimseye iyilik yapmazdı belki yazıyordu. Merhametin özünün kötücül olduğu ve bu nedenle maraz doğduğu…Yazarın yani sizin hikâyeniz de en çarpıcılarından. Siz karakterinizi nasıl yorumlarsınız?
Kim demişse doğru demiş, iyilik maalesef çoğu zaman kötülüğün kamuflajı olarak çalışıyor. Merhamet ise bir üstünlük meselesine dönüşebiliyor egonun desteğiyle, çok tehlikeli! Kendi karakterime açılan kapılar biraz buralarda. Bu formül sadece benim için değil, tüm oyuncular için geçerli; önce kendimizden yola çıkıyor, sonra yavaş yavaş gerçeği buralara bükerek kendimizden uzaklaşıyoruz, plan bu! Oyunda “Madem seyircinin arasındayız, seyirci ne kadar gerçekse biz de o kadar gerçek olmalıyız” dedik, bu da bizi kendi adlarımızla oynamaya itti. Bir aşamadan sonra seyirci hangisi kurgu, hangisi gerçek karıştırmaya başlıyor, kendi isimlerimiz bu yolculuğu hızlandırıyor.
“Şimdi”, sert bir oyun. Seyirciyle oyuncunun bir arada olması bu sertliği ikiye katlıyor. Örneğin bir an yanınızda oturan seyirci size tepki verebilir ya da kalkıp gidebilir. Çok fazla oynama şansınız olmadı ama yaşandı mı ilginç bir şey? Ve seyircinin tepkisiyle oyunun farklı yönlere evrilebileceğini düşünüyor musunuz?
Yaşanıyor tabii ki, her oyun her şeyiyle farklı. Seyirci de bunu keşfetti, sürekli gelenler var. Farklı yerlerde oturuyor, farklı şeyleri takip ediyorlar. Seyirci çok yoruluyor bu oyunda; hem oyunu seyrediyor hem oyuna katılıyor hem de çok önemli, seyrediliyor, müthiş deneyim! Her oyunda bir şeyler oluyor evet, anlatacaklarım spoilera kaçar ama şunu söyleyebilirim, deprem sonrası planlanmış ve biletleri satılmış oyunlar vardı, iptal etmedik, tüm gelirleri deprem bölgesine yollayıp oynadık. Çok zordu! Sonrasında seyirciyle salonda buluştuk ve sohbet ettik, bize de, onlara da çok iyi geldi.
Bir grup izleyici ile oyundan çıktığımızda “Şimdi”nin günümüzün iki yüzlülüğüne bir tokat olduğunu düşündük. Pandemi sonrası yeni bir normal kurulması beklenirken ben oyunu izledikten sonra 6 Şubat’taki depremleri yaşadık. Yeni normalin tarifi bir kez daha değişti. Siz tüm bunların üzerine yeni normali nasıl yorumluyorsunuz?
Tarif değişmiyor, unutuluyor. Günü kurtarıp yarını gömmek, üçüncü dünya ülkesi numaraları bunlar.
Bir yanıt bırakın