Kasım ayı olmasına rağmen ılıman bir Kayseri gününde kent merkezinden yaklaşık 25 kilometre yol alarak vardığımız Kültepe’de (Kaniş Karum), Kazı Başkanı Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu’nun rehberliğinde 4 bin yıl öncesine uzanan bir zaman yolculuğuna çıktık. Kültepe Kaniş Karum ve burada bulunan Asur tabletlerine ilişkin birçok ayrıntıyı Milliyet Arkeoloji’nin Aralık sayısında Prof. Dr. Kulakoğlu’nun kaleminden okuyacaksınız.
Kültepe’ye vardığımızda şansımıza kazı ekibi yeni bir bulgunun değerlendirmesini yapıyordu. Tahminen 4 bin 300 yıl önce yerinde kalmış (in situ) şekilde bulunan hasırın toz gibi izlerini çıkarmaya çalışıyordu kazı ekibi.
Höyüğün bu katmanındaki yapının devamını araştırdıklarını söyleyen Fikri Hoca, “Hasırı eğer tam anlamıyla örgüsü ve bu yapısıyla kaldırabilirsek müzede sergileyeceğiz. Kültepe’de veya başka kazılarda da benzer şekilde örnekler bulundu. Ancak ilk kez bu kadar güzel dokusu ve dokuma şekli belli olan bir örnekle karşılaşıyoruz” dedi; “Püskülü bile var” ifadesiyle hasırın estetik anlamda güzelliğini vurguladı.
Fikri Hoca, “Aslında bu tür organik malzemeler (saz ve kamış) bu kadar uzun süre kalamaz. Herhangi bir şekilde değdiğiniz anda neredeyse ortadan kalkacak hale gelmiş kül malzemeler bunlar” diyerek çalışmanın ne kadar hassas şekilde ilerlediğine dikkat çekti.
Kültepe’yi 58 yıl kazan Tahsin Özgüç’ün 2005’te vefat etmesiyle kazı başkanlığını devralan Fikri Hoca Kültepe’yi şöyle anlattı: “Burası Engir Gölü’yle doğal kuş cennetiyle bereketli bir ova. Sizin ancak yarısını görebildiğiniz bütün alan yerleşim yeriydi. Tek bir fotoğraf karesine sığdıramayacağımız kadar büyük bir alandan bahsediyoruz.
Anadolu’nun en büyük höyüğü; 600 metre, etrafında yaklaşık 3 kilometre çapında. Maalesef ancak bir kısmı kamulaştırılabildi.”
Serzeniş çağrıştıran bu ifadeler, yazılı tarihi değiştirebilecek daha birçok yeni bulgunun Kültepe’de keşfedilmeyi beklediğini de müjdeliyordu. Daha höyüğe adım atmamızdan birkaç saat önce bulunan hasır da sanki binlerce yıl öncesinden bir sinyaldi bize.
Söz yine Fikri Hoca da; “4 bin yıl önce, yaklaşık 700 hektarlık devasa bir kent, dünyanın en büyük üç kentinden biriydi bu yerleşim. Tepede saraylar, tapınaklar, büyük idari merkezler vardı. Kazılarda günümüzden 6 bin yıl öncesine kadar ulaşabildik. Artık 7’nci bin yıla doğru uzanıyoruz. Burada Geç Neolotik’ten itibaren Selçuklu ve Osmanlı dönemine kadar kesintisiz iskan var. Ve hâlâ da yaşayan bir köy var.”
2, 3 milimetre kalınlığında olan hasırın dokusu ve püskülü çok ince liflflerine kadar belirgin.
Asurluların tek derdi ticaret
Eski Çağ dünyasında Orta Asya’dan Balkanlara, uzun mesafeli ticaretin tam ortasındaki üç yerden biri Kaniş’ti. Mezopotamya’da günümüzdeki Musul, Kerkük çevresindeki Asur kentlerinden gelen tüccarlar, ticareti Kaniş’te kurdukları merkezden yönetiyordu.
Buradaki krala tabi olan Asurlular, yalnızca ticaret için Kaniş’te bulunuyordu. Politik faaliyetlere kalkışmadılar.
Zaten tabletlerle kayda aldıkları şeyler, ticaretleri, alacak/verecekleriyle ilgiliydi. O kral, bu kral olmuş -kendi canlarına kasıt olmadığı sürece- hiçbir önemi yoktu.
Kalay ve kumaş geliyordu
Asurluların Orta Asya’yla ilişkisinin nedeni Anadolu’da çok az bulunan kalaydı. Bakıra 1’e 9 oranında kalay karıştırılınca en sağlam silah ve zırhların hammaddesi olan tunç elde ediliyor.
Asurlular Orta Asya’dan kalayı toplayarak Ur’a getiriyor; daha sonra Anadolu’ya sevk ediyordu. Hindistan, Afganistan coğrafyasından değerli taşlar, kumaş, hatta Babil modasına uygun şekilde dokunmuş kumaşlar da getiriyorlardı.
Bu ticaret ağının göbeğindeki Kaniş, en az 300 yıl boyunca dünyanın en önemli ticaret merkeziydi.
75 eve ilişkin detaylar biliniyor
Söz Fikri Hoca da; “1948’de başlayan kazılarda tespit edilen yaklaşık 170 evden birçoğu Asurlu tüccarlara aitti. 75 evin sahibini, hangi evde kimin oturduğunu; hangi evdeki insan, kimle akraba, kimin kime borcu var, her şeyi net olarak biliyoruz. Asurlular bunların kaydını çok detaylı şekilde tutuyordu. Aslında parayı ilgilendiren her şeyin kaydını tutuyorlardı. Para söz konusu değilse kralın adını bile yazmıyorlardı. Tüccar tabletleri sayesinde buradaki ekonomik hayatı, parayla ilgi her şeyi bilebiliyoruz. Arada mahkeme kararları, tarla alım-satımları, evlatlıklar, evlilik kontratları ve boşanmalara ilişkin kayıtlar var.”
23 bin 500 tabletin bulunduğu Kültepe’de daha bulunmayı bekleyen binlerce, on binlerce tablet var. Belki çok daha fazlası da resmi kazılardan önce yağmalandı; tarıma kurban gitti. Kültepe Tabletleri UNESCO Dünya Belleği Türkiye Listesi’nde.
Tüccar mahallesi canlanıyor
Fikri Hoca, Kayseri Büyükşehir Belediyesi ve Başkan Memduh Büyükkılıç’ı Kültepe için bir şans olarak görüyor: “Onlar olmasa kazıyı bu şekilde yapamayız. Destek alabildiğimiz için bu kasım gününde buradayız. Eskiden kazı 2 aylıktı; şimdi 12 ay.”
Fikri Hoca’yla Asurlu tüccar mahallesine doğru adımlarken bize eşlik eden Erciyes A.Ş. Genel Müdürü Hamdi Elcuman, “Hocam Kültepe’de rüzgar nasıl eser?” sorusuyla araya giriyor. Fikri Hoca’nın içgüdüsel yanıtı çok hızlı; “Tarihi eser!”
İnşası süren tüccar mahallesini Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nde Genel Sekreter Yardımcısı da olan Elcuman anlatıyor: “Temel izlerinden yola çıkarak Asurlu bir tüccar mahallesini yeniden oluşturduk. 14 ev yapıldı. Bunlardan 5’inin tarihini, kimlerin evlerde yaşadığını kesin olarak biliyoruz. İnşada harç olarak dönemin malzemesi kerpiç, saman, çamur kullanıldı. Evlerin üstü sal taşıyla kaplandı.
Bazılarında tüccarlar, birinde tablet yazıcısı, bir diğerinde çanakçı olacak şekilde evlerde canlandırmalar da yapılacak. Avludaki ocağı, mezarıyla günlük yaşam aynen canlandırılacak.”
Bu arada Kültepe’ye birkaç yüz metre mesafede çok özel bir müzenin de inşası sürüyor. Kültepe’den çıkarılacak eserlerin sergileneceği müzeye ilişkin ayrıntıları Milliyet Arkeoloji’de okuyacaksınız.
Yaşayan 4 bin yıllık mahallesi ve müzesiyle de Kültepe, Kayseri turizminin cazibe merkezlerinden biri olacak.
4 bin yıl öncesinin en önemli ticaret merkezlerinden Kaniş-Kültepe’de bulunan Asur tabletleri, Anadolu’da ortaya çıkan ilk yazılardı
Anadolu’ya damga vuran ilk tarihi şahsiyetlerden olan Anitta da lanetine konu olacak Hattuşa’yı almak için ordusuyla Kaniş’ten yola çıkmıştı.
Höyüğün havadan çekilmiş fotoğrafı, yerleşimin büyüklüğü hakkında bilgi veriyor. Fikri Hoca, Kültepe’de daha keşfedilmeyi bekleyen birçok bilinmez olduğunu söylüyor.
40 Asur kolonisi
Asurlular Güneydoğu ve Orta Anadolu’da tabletlerde karum ve wabartum diye bahsedilen 40 ticaret kolonisi kurmuştu. Bu kolonilerin yönetim merkezi Kültepe-Kaniş’teki karumdu. Akadça’da liman anlamına gelen karum, Anadolu’da ticaret merkezi, pazar yeri anlamında kullanılıyordu. Akadça misafir anlamına gelen wabrum/umrum kelimesinden türeyen wabartum’sa tüccarların konakladığı, hayvanların dinlendirildiği, yüklerin depolandığı bir tür kervansaraydı.
Bir yanıt bırakın