Hayvan hakları üzerine bir vicdan muhasebesi

Köpeklerden hep korktum. Yıllarca ‘karşıma ya köpek çıkarsa’ düşüncesiyle sabah yürüyüşleri yapamadım. Köpek besleyen arkadaşlarımın evinde kalmaktan kaçındım. Köpek görünce yolumu değiştirdim. Bu durum, 1910 Haziran’ında İstanbul sokaklarından toplanarak bir adaya hapsedilen 80 bin köpeğin ölümüyle sonuçlanan Hayırsızada katliamını öğreninceye kadar sürdü. Adada ölüme terk edilen köpeklerin günlerce uluyarak yardım beklemeleri, açlıktan ve susuzluktan birbirlerini yiyerek ölmeleri tam bir vahşetti ve bu durum beni insanlık adına hayli utandırdı.

80 bin köpeğin anısına dikilen anıt taş, toplumsal bellek ve hayvan hakları konusunda bu trajedinin unutulmaması ve hayvan haklarına yönelik farkındalığın artması açısından önemli bir sembol. Bu trajedinin yarattığı travma beni de dönüştürdü. Köpeklere hâlâ temkinli yaklaşıyorum ama artık korkmuyorum.

★★★

Köpek korkumu, Akçay Altınkum sakinlerinin “Tarçın” ya da “Koko” adını verdikleri bir sokak köpeği sayesinde yendim. Bu sokak tamamen ona ait. Yabancı köpeklerin girmesine izin vermiyor. Canı isterse size sokağın başına kadar eşlik edip sonra geri dönüyor. Yemek saatinde hep aynı yerde oturuyor, çünkü sokak sakinlerinin ona da bir tabak yemek vereceğini biliyor.

Sokakta beni genellikle ilk karşılayan Koko oluyor. Ben ‘Koko, nasılsın?’ diyorum, o da kuyruğunu sallıyor, yanıma geliyor, beni kapıya kadar götürüyor. Artık yaşlandı; oturduğu yerden pek kalkamıyor. Şimdi Koko’nun yaşlı ve sadık bir dost olduğunu bildiğiniz halde, onu yalnızca ‘başıboş bir hayvan’ olduğu için öldürebilir misiniz? Buna izin verebilir misiniz? Onunla kurduğunuz bağ ve size gösterdiği sevgi, böyle bir eylemi nasıl haklı gösterebilir?

★★★

Evet, uluslararası istatistik ve araştırmalara göre, dünyada her yıl yaklaşık 35 bin insan köpek saldırılarında hayatını kaybediyor. Amerika’da her yıl yaklaşık 4 milyon insan köpeklerin saldırısına uğruyor. Türkiye’de de iki yıl öncesinin istatistiklerine göre, köpek saldırısı sonucu 33 kişi hayatını kaybetti. Ama bütün bunlar, ülke genelinde 6 milyonu aşkın ‘sokak köpeğinin toplatılıp ‘uyutulması’ yani katledilmesini de öngören yasa taslağını haklı kılmıyor. Bugün oluşan toplumsal bilinç sayesinde, sokak hayvanları sorununa yönelik daha insancıl ve sürdürülebilir çözümler geliştirilebilir. Bu da sadece bir tarafın bakış açısını değil, tüm toplumun ve hayvanların haklarını gözeten kapsamlı bir yaklaşımı gerekli kılıyor. Hayvanları katlederek değil, kısırlaştırma, aşılama, sahiplendirme ve barınakların iyileştirilmesi gibi yöntemlerle sokak hayvanları sorununa çözüm üretmek mümkün.

★★★

Tam da bu nedenle, sadece belediyelere değil, sivil toplum örgütlerine de çok iş düşüyor. İş birliği yapmak zorundalar. Ve elbette, sadece aşılamak ve kısırlaştırmak da yetmez. Köpeklerin geçmiş travmaları; yaşam alanlarına müdahale edilmesi, sahipleri tarafından terk edilmeleri, aç ve susuz bırakılmaları, şiddete maruz kalmaları gibi pek çok faktör bütün bunlarla birlikte değerlendirilmeli.

Yasal düzenlemelerle, sokak hayvanlarına zarar veren kişilere yönelik yasal işlemler daha görünür hale gelebilir. Bazı cinslerin alımı ve satımı konusunda kısıtlamalar getirilebilir. Bunu başardığımız noktada, toplumda hayvanlara karşı daha olumlu ve bilinçli bir yaklaşım geliştirilmesine de katkı sağlayabiliriz. Hem çocuklar hem de yetişkinler için “hayvan sevgisi” ve hayvanlarla “doğru iletişim” konusunda eğitim programları düzenlemek gibi… Mahalle sakinlerinin katılımıyla oluşturulan beslemek, kısırlaştırmak ve sağlık kontrolleri gibi programlarla, yerel düzeyde sorunların daha hızlı ve etkili bir şekilde çözülmesine yardımcı olunabilir.

Evet, düşünün bakalım; hâlâ Koko’yu “başıboş” diye öldürmek istiyor musunuz?

Onları öldürdüğünüzde bilin ki, “İnsan ruhunun bir parçası da hayvan sevgisini tadana kadar uyanmazmış…”

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*