Kriz temiz enerjiye geçişi zorlaştırdı mı?

SERVET YILDIRIM – Dünya ciddi bir enerji krizinin tam ortasında bulunuyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası başlayan gelişmeler ve ortaya çıkan sonuçlar birçok ülkenin öngöremediği boyutlara ulaştı. Kriz kendisini daha yüksek enflasyon olarak gösterirken, öte yandan bir çok ülkede resesyona giden bir süreci tetikledi. Rusya’nın krizi daha da tırmandırması ile gaz fiyatları daha önce görülmemiş seviyelere yükseldi; elektrik fiyatları hem sanayi hem de haneler için katlanılması zor düzeye çıktı.

Yüksek enerji maliyetleri ile gıda üretimi pahalı hale geldi, özellikle bir çok gelişmekte olan ülkede gıda güvenliği sorun olmaya başladı. Uluslararası Enerji Ajansı’na (IEA) göre dünyada elektriğe ulaşımı olmayan insan sayısı kriz döneminde artmaya başladı. Yaklaşık 100 milyon insan ısınmak ve yemek pişirmek için tekrar odun yakmaya başladı.

Kriz iklim değişikliğine karşı mücadele için temiz enerjiye geçiş planlarının yapıldığı bir dönemde geldi. Bu noktada küresel enerji krizi temiz enerjiye geçiş sürecinide bir geri adım mı yoksa çabaları destekleyici bir gelişme mi olacak? Bugünlere sıklıkla sorulan bu soru Dünya Enerji Ajansı’nın açıkladığı son “Dünya Enerji Görünümü” raporunda da soruluyor.

Ajansa göre yaşadığımız enerji şoku mevcut enerji sisteminin kırılgan ve sürdürülemez olduğunu tekrar hatırlattı. Dolayısıyla temiz enerjiye geçiş çabalarının kriz öncesine göre daha da hızlanarak devam etmesi beklenmelidir.

Açıklanan yeni enerji politikaları sayesinde temiz enerji yatırımlarının 2030’a kadar iki trilyon dolara yükseleceği tahmin ediliyor. Bu mevcuda göre yüzde 50 dolayında artış anlamına geliyor. Bu kadar yüksek bir para harcanır mı? Neden harcanır? Cevap temiz enerjinin sağlayacağı faydalarda. Temiz enerjinin faydaları saymakla bitmiyor. Temiz enerji hem küresel ısınmayı tersine çevirebilecek hem de yatırım, büyüme ve istihdam artışı için önemli bir alan. Enerji krizi bu anlamda daha temiz ve güvenli enerji sistemine geçişte tarihsel bir dönüm noktası olabilir.

İyi şeyler de oluyor

Aksiyon için gözler hükümetlere döndü. Her ne kadar küresel ısınmayı kritik seviyenin altında sınırlamak için hala yeterli önlemler alınmamış olsa da önde gelen ülkelerde bazı olumlu gelişmeler yaşanıyor. Bazı hükümetler kısa vadeli önlemlerin yanı sıra uzun vadelim adımlar da atıyor.

– IEA senaryolarına göre ABD’deki son yasal düzenlemelerden sonra bu ülkede rüzgar ve güneş enerjisinde kapasitenin 2030’a kadar 2.5 katına çıkması bekleniyor. Elektrikli araba satışlarının ise yedi katına çıkacağı tahmin ediliyor. ABD küresel ısınmaya çözüm sağlanmasına kritik ülkelerden biri.

– Aynı şekilde Çin’de de ciddi ölçüde temiz enerji yatırımları olduğu görülüyor. Dünyadaki kömürü en fazla tüketen, dolayısıyla atmosferi en çok kirleten ülkelerden birinin Çin olduğu düşünüldüğünde oradaki temiz enerji kapasitesinin artıyor olması ayrı bir önem kazanıyor.

– Rus gazına alternatif arayışında olan Avrupa Birliği’nde de hem yenilenebilir enerji hem de enerji verimliliği anlamında kayda değer gelişmeler var. Bu yatırımlar sayesinde AB’nin gaz ve petrol talebinin 2030’a kadar yüzde 20 ve kömür talebinin ise yüzde 50 azalacağı öngörülüyor.

– Japonya’da ise “Yeşil Dönüşüm” programı sayesinde petrol ve gaz dışındaki teknolojilerin gelişimi için kaynak sağlanmaya başlandı.

– Güney Kore gaz ve petrol bağımlılığını azaltmak için yenilenebilir enerji kapasitesini 2030’a kadar 500 gigawatt’a çıkarmak için uğraşıyor. Böylece ülkenin elektrik ihtiyacının üçte ikisi yenilenebilir kaynaklardan sağlanacak.

Ek önlemler alınmalı

Geçen yıl yapılan COP26 İklim Zirvesi’nden sonra ülkelerden önemli taahhütler alındı. Bu taahhütlere ulaşılması kritik önem taşıyor. Ancak bir de ürkütücü bir realite var. Mevcut taahhütler ile 1.5 derece hedefine ulaşılması için atılması gereken adımlar arasında hala bir boşluk var. Bu boşluğun kapatılması gerekiyor. Bu nedenle 2030’a kadar olan dönem kritik. Eğer bu dönemde daha güçlü bir adım atılırsa iyimser olmak mümkün.

Atılacak adımlar ile 1) Enerji verimliliği artırılmalı, 2) Teknolojik sıçrama gerçekleştirilmeli ve 3) Davranışsal bir değişiklik meydana getirilmeli.

Bu sonuçların gerçekleştirilmesi için ciddi bir yatırım gerekiyor. Ancak bu sayede fiyat sıçramalarının ve oynaklığın önüne geçilebilir; 2050 net sıfır hedefine ulaşılabilir. Gelişmiş ekonomiler bu yatırımları finanse edebiliyorlar ancak gelişmekte piyasa ekonomileri ve gelişmekte olan ülkeler için yatırımların finansmanı ciddi bir sorun. Özellikle merkez bankalarının sıkı para politikası uygulamaya başlaması ile borçlanma maliyetlerinin artması bu ülkeler için yatırım finansmanını daha da zorlaştırıyor. Bu nedenle uluslararası çaba gerekiyor. Bu hafta başlayan COP27 İklim Zirvesi’ndeki önemli başlıklardan biri de iklim mücadelesinin finansmanı boyutu olacak.

Geçen yıl Glasgow’da yapılan tarihi COP26 İklim Zirvesi’nde ülkeler iklim konusunda verdikleri hedefleri COP27’ye kadar yeniden değerlendireceklerini taahhüt etmişlerdi. Ancak yaklaşık 40 ülke dışında ulusal katkı beyanını güncelleyen olmadı. Bu nedenle Mısır’da başlayan COP27’nin gündeminde ülkelerin planlarını ve taahhütlerini yenilemeleri ana konulardan biri olacak.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*