Sezon başladığından beri epeyce fazla sayıda oyun izliyorum, haftada en az iki-üç akşam. Hepsinden farklı duygularla ayrıldım; “Bu kadar paraya-emeğe yazık değil mi?” ile “Oh be, ne kadar yetkin bir iş izledik” arasındaki yelpazede gidip gelen. Ama şimdi bahsedeceğim farklı, içimi umutla dolduran bir oyun. Bir gelecek umuduyla.
Büyük olanakları olan bir sahne değil, devasa bir prodüksiyon hiç değil, tiyatroda görünmesi merak yaratacak ünlüler yok. Aslında hiç ünlü yok, “henüz”. Ama çok uzak olmayan bir gelecekte adlarını çok duyacağımıza şüphe olmayan şahane bir genç ekip var. Çoğunun ilk profesyonel oyunu ve onların birlikte yarattığı, seyirciyi de kucaklayan enerjinin, bulaşıcı neşenin bedeli yok. Tabii iyi metnin ve iyi rejinin hakkı saklı kalmak kaydıyla.
Olay Boa Sahne’de (ki o gün beşinci yaşını da kutlamaktaydı, iyi ki doğmuş, seyircisiyle dopdolu nice yılları olsun) gerçekleşmekte. Bu genç ekibi ustalarla buluşturmak gibi de bir özelliği – güzelliği var. Kaynak, Ülkü Tamer’in kaleminden dökülmüş 10 kısa öyküden oluşan “Tarihte Yaşanmamış Olaylar”. “Gerçek bir olaydan esinlenilmiştir”lere inat tümü düzmece, tümü düş ürünü. Bizi eski çağlara götüren ama tarih kitaplarında yer almayan her biri birbirinden ilginç ve eğlenceli olaylar. Faruk Üstün bunları sahneye, bir tiyatro kumpanyasına uyarlamış. Karşımızda yedi kişilik bir çadır kumpanyası, her bir olayı birisi anlatıyor, diğerleri kılıktan kılığa girerek canlandırıyor. Firavunlar, Cesar’lar, Brutus’ler, Kraliçe Elizabeth’ler, arada da şarkılar, şamata, temaşa.
Oyuncuların çoğu birer enstrüman çalıyor, en kısa zamanda yönetmenleri Emrah Eren önderliğinde vadettikleri grubun kurulmasını bekliyorum. Müzikler Utku Güçoğlu imzalı ve ben hala aralarda tekrarlanan şarkıyı (Ülkü Tamer’in “Selam Olsun” şiirinden) içimden söylemeye devam ediyorum: “Kâğıdımız çaput bizim / Kefenimiz bulut bizim / Mesleğimiz umut bizim / Kıranlara selam olsun”. En sonunda bu dizeleri bir de Ülkü Tamer’in sesinden duyduk, saygı duruşunun hakkı tam verilmiş oldu.
Emrah Eren, Tiyatroadam’da ilk oyununu izlediğimden beri yaptığı her işi merakla takip ettiğim parlak bir yönetmen. Bu oyunun fikri ondan çıkmış, ekipteki oyuncuların yarısı onun öğrencisi. Ve tam da onun katacağı ruhla kanatlanan bir oyun var karşımızda. Her bir oyuncunun diğerini alkışladığı selam sahnesine kadar her an coşku dolu. Yedi kişilik kumpanyanın hiç konuşmayan üyesinin (Ammar Özçelik) dile geldiği finalin yeri ise bambaşka. Hemen diğer oyuncuların da adlarını analım: Atakan Avcı, Delal Yıldırım, Eylül Güntekin, Murat Küçük, Utku Palta, Yağmur Altay.
Başta ustalar buluşmasından söz ederken oyunun İKSV Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü’nün katkılarıyla hayata geçirilmiş olmasını da kastediyordum. Eminim “meslekleri umut olan” ve bu umudu kendilerinden sonra da yaymaya devam eden iki değerli sanatçı ve tabii Ülkü Tamer de severek izlerdi bu pırıl pırıl gençleri. Belki de bulutlardan izlemişlerdir bile.
Bir yanıt bırakın